İklim Değişikliği ve Ekoloji

Son yıllarda canlıların karşılaştığı en büyük problemlerden biri haline gelen iklim değişikliği geriye döndürülemez bir hal almaktadır.

İklim değişikliği araştırma ve değerlendirmeleri uluslararası kuruluşların en önemli konularından biridir. Bu kuruluşlar arasında en büyük öneme sahip olan hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen ve oldukça yüksek teknoloji ile değerlendirmelerini gerçekleştiren bir kuruluştur.

2014 yılında 5. Değerlendirme Raporu’nu açıklayan IPCC iklim değişikliğini; temel nedenler, etkiler, adaptasyon, etkilenebilirlik ve önlem bakımından ele almıştır. Rapor sonucunda varılan iklim değişikliğinin olağan üstü boyutlara ulaştığı gerçeği ortaya konulmaktadır. Ayrıca 1951 – 2010 yılları arasında değişen iklimin yüzde 95 – 100 ihtimal ile antropojen etkiler sonucu geliştiği kanısı paylaşılmaktadır.

İklim Değişikliği ve Ekolojik Etkileri

Ekolojik dengenin sarsılmasına neden olan etkilerin sonucunda oluşan ve beklenen iklim değişiklikleri aşağıda paylaşılmaktadır.

Okyanus ve karaların yüzey sıcaklıklarının küresel ortalamaları 1901-2012 yılları arasında 0,9 santigrat derece artış göstermiştir. Böylece yerkürenin sahip olduğu yüzeyin neredeyse tamamı ısınmıştır. 1850 yılından itibaren kaydedilen süreçte küresel ölçekte ardışık olarak süregelen en sıcak otuz yıl ardımızda kalan 30 yıl olmuştur. Paleoklimatolojik veriler son 800 yılın hatta olası tahmin ile son 1400 yılın en sıcak 30 yılı olduğunu destekler niteliktedir. Fosil enerji kaynaklarının kullanımı ve ikincil arazi kullanımından kaynaklanan salınımlar neticesinde sanayileşme öncesine oranla yüzde 40 artış göstermiştir. Diazotmonoksit, karbondioksit ve metan gazı salınımları sonucu atmosferde gerçekleşen birikim 800 bin yıldaki en yüksek düzeye ulaşmıştır.

Karbon absorpsiyonunu yüzde 30 oranında gerçekleştiren okyanusların taşıma kapasitesi aşıldığından doğal su kaynaklarında ciddi asitlenme gözlenmiştir. Kar örtüsü alanları küçülen kuzey yarım küre ve kuzey deniz buzunun yanı sıra Antarktik ve Grönland buz kalkanları kütle kaybına uğramıştır. Bu durum okyanusların ısındığını gözler önüne sermiş ve 1971-2010 yılları arasında okyanus içi biriken enerjinin yüzde 90 oranında bağlantılı olduğunu göstermiştir. 0 – 700 m derinlik aralığında ısındığı kesinleşen üst okyanus sularının belirtilen tarihlerden önce ısınması düşük olasılığa bağlanmıştır. Tüm küresel ısınmaların nihayetinde 1901 – 2010 yılları arasında 19 cm yükseldiği kanıtlanan okyanus suları son iki bin yıl verileri ile karşılaştırıldığında tüm zamanların yükselmesinden daha büyük boyutlara ulaştığı fark edilmiştir.

1950 yılından itibaren yaşanan aşırı iklim ve hava olayları yüksek oranda değişime uğramıştır. Böylece sıcak gün ve gece sayısında artış gözlenirken soğuk gün ve gece sayısında azalma gözlenmiştir. Kuvvetli yağış durumları ve bazı bölgelerde izlenen sıcak hava dalgaları yüzde 90 buna bağlı olarak yükselmiştir. Nitekim kuvvetli yağış oranlarında azalma gözlenen kısmi karalar bahsedilen kara alanlarına oranla oldukça küçüktür.

Yaşanan bu olumsuz durumlara neden olan etkilerin sürdürülmesi sonucunda 2. Yüzyıl sonlarında sıcaklık artışının en iyi senaryoya göre 1,5 santigrat dereceye ulaşması veya en kötü senaryoya göre 2 santigrat dereceye ulaşması öngörülmektedir.

Bölgesel olarak türdeş olmayarak 2100 yılının ardından dahi görülmeye devam edeceği öngörülen iklim değişiklikleri ve küresel ısınmanın çok çeşitli değişkenlik göstereceği tahmin edilmektedir. 2016 – 2013 yılları arasında 0,3- 0,7 santigrat derece yüzey sıcaklığı değişimi göstermesi beklenmektedir. Orta enlemlerden ziyade tropikal ve subtropikal kuşaklarda daha yüksek olacağı tahin edilen yıllık ve mevsimsel ortalama sıcaklıkları doğal içsel değişkenlik kaynaklı olacaktır.

Türkiye’de Gözlenen Genel İklim Değişiklikleri

Deniz seviyeleri, akarsu debileri, yağış, sıcaklık ve kar örtüsü seviyelerinden elde edilen verilerin incelenmesinin ardından ülkemizde sıcaklığın 1970 – 2011 yılları arasında giderek yükseldiği gözlenmiştir. Yaz mevsiminin kış mevsimine göre daha baskın olduğu belirlenmiş ve yıllık ortalama sıcaklıkların yaz mevsiminden daha fazla etkilendiği ortaya konulmuştur. Dağ buzullarında oluşan yıllık ortalama çekilme miktarı 5 – 13,6 m aralığında değişkenlik göstermektedir. Bu durum özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde akarsuların tepe akımlarında yüksek oranda erkene kaymaya neden olmaktadır. Bu nedenle erken erimeye başlayan kar örtüsünde ilerleme 7 – 10 gün aralığında değişmektedir.

İlginizi Çekebilir