Ekoloji Prensipleri

Ekolojinin temel aldığı ilkeler aşağıda açıklanmaktadır.

I. Doğanın Bütünlüğü: Biyotik ve abiyotik türlerin tamamı doğa ile bir bütün oluşturmaktadır. Tüm varlıklar yaşamsal faaliyetlerin sürekliliğini sağlamak ve varlıklarını devam ettirebilmek adına birbirleri ile bağımlıdır. Bu bağımlılık direkt veya dolaylı, düşük veya yüksek olabilmektedir. Bu durumda doğada gerçekleştirilen her durumun belirli bir yer ve zamanda sonuçları alınacaktır.

Besin zinciri piramidi ile anlamlandırılan beslenme ilişkileri halkaları varlıkların bağımlılıklarına iyi bir örnektir. Doğada her ilişki belirli bir denge içerisinde yürümektedir. İnsanların fareleri yok etme çabaları sonucu denge bozunmaya uğramakta ve yılanların beslenmesini engelleyerek türün yok olmasına neden olmaktadır. Böylece fare popülasyonu artış göstermekte ve tarım alanlarını talan etmektedir. Baraj projesi yatırımlarında ilk adım havzaların ağaçlandırılması olmalıdır. Doğanın bütünlüğü ve denge ilkesine iyi bir örnek oluşturan bu durum şöyle açıklanmaktadır; Bir barajın istenilen verimde işlemesi tıkanmaya neden olan sedimanlara bağlıdır. Sedimanlar erozyon nedeni ile tıkanmaktadır. Erozyonun önlenmesi ise bitki örtüsünün sağlıklı olması ile sağlanmaktadır.

II. Doğanın Sınırlılığı: Artan nüfusun aşırı tüketimleri, savurganlıkları nedeniyle farkında olmadan veya farkında olarak ekolojik sistemlere verdiği zarar geri dönülmez bir hal almaktadır. Doğada hiçbir madde sonsuz miktarda değildir ve her şeyin sınırı bulunmaktadır. Almanya’nın Kara Ormanları endüstriyel atıkların verdiği zararlar neticesinde asit yağmuruna maruz kalmakta ve gitgide yok olmaktadır. Bangladeş ve Etiyopya’da oldukça yükselen nüfus seviyesi yaşanan kıtlıklar sonucunda dengelenmektedir. Nüfusun ekolojik anlamda doğanın sınırlarını zorladığının en büyük göstergesi olan bu durum İzmir Körfezi’nin taşıma kapasitesinin sanayi kirliliği nedeni ile aşılması sonucu kendini temizleyememesinde de gözlenmektedir.

III. Doğanın Özdenetimi: Kendi kendini denetleme mekanizmasına sahip olan doğa belirli bir ortamda bulunan türlerin belirli bir büyüklüğe sahip olmasını sağlamakta ve sınırlandırmaktadır. Bu özellik özdenetim olarak adlandırılmaktadır. Aşırı nüfus sonucunda aşılan taşıma kapasitesi kaynakların tükenmesi ve biyoçeşitliliğin azalması gibi nedenlerden dolayı yoksulluğa neden olmaktadır. Bu durum sonucu beslenme, barınma, üreme faaliyetleri kısıtlanmakta ve ölüm oranları artmaktadır. Böylece nüfusun denge haline gelmesi sağlanmaktadır.

IV. Doğanın Çeşitliliği: Yeryüzünde biyotik ve abiyotik çeşitliliğin 30 milyonun üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Bu doğal zenginliğin içerisinde her bir tür kendine özgü ekolojik nişe sahiptir. Görev ve işlevleri nedeniyle birbirleri ile olan ilişkileri doğanın sürekliliğini sağlamaktadır. Birçok tür barındırdığı genetik özellikler nedeni ile hastalığa dayanıklılık vb. etkiler göstermekte ve diğer canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürmelerine yardımcı olmaktadır. Doğa çok yönlü ve çeşitli özellikler barındıran türlerin birlikteliğini destelemektedir. Günümüzde yaşanan enerji krizi fosil enerji kaynaklarının tükenme sınırına gelmesi sonucu gelişmiştir. Petrol, kömür vb. fosil kaynakların kullanımının haricinde yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelen ülkeler krizin risklerini azaltarak çok yönlü ve sürdürülebilir ekolojik bir politikaya sahip olmaktadır.

V. Maddenin Korunumu: Termodinamiğin 1. Yasasında yer almaktadır. Kapalı sistemlerde hiçbir madde var iken yok edilememekte, yok iken var edilememektedir. Gerçekleşen çevrimler sonucu aynı/benzer/farklı halde veya farklı ortamlarda yeniden meydana gelmektedir. Proses atıklarının farklı ortamlara deşarjı sonucu kirlilik rüzgar, bulut, yağmur, akıntı vb. ile farklı coğrafyalara taşımaktadır. Böylece taşınan coğrafyanın ekosistemleri zarar görmekte ve ekolojik denge sarsılmaktadır. Penguen dokularında bulunan DDT ve çay ürününü etkileyen Çernobil Kazası bu duruma örnek teşkil etmektedir.

VI. Her başarının bir bedeli vardır: Termodinamiğin 2. Yasasında yer almaktadır. Farklı bir biçime dönüştürülen enerjinin ancak belirli bir kısmından yararlanılmaktadır. Kullanılan her kaynak ile elde edilen yarar veya başarı karşılığında bir bedel ödenmektedir. Petrolün yakıt olarak kullanılması sonucu motorlu taşıtlar ile ulaşım sağlanmakta ve kolaylaşmaktadır. Ancak açığa çıkan zararlı gazlar hava kirliliğine ve sonuçlarına neden olmaktadır. Güneş enerjisi bitkilere, bitkiler hayvanlara besin sağlamakta, metabolik harcamalar sonucu açığa çıkan ısı ortama dağılmaktadır. Yayılan ısı alınan güneş enerjisinin yüzde 4’ünü oluşturmaktadır. 100 kalori değerinde Tane tahıl yem ile beslenilen sığırlardan 10 kalori değerinde et alınmaktadır. Bu nedenle yüksek nüfuslu ülkelerde et lüks olarak kabul edilmektedir.

VII. Doğada Etkiye Tepki: Doğada bulunan hiçbir varlık ekolojik dengenin bozulmasına yol açacak müdahaleler gerçekleştirmemektedir. Ancak insan doğaya yönelik negatif girişimlerde bulunmakta, kısa/uzun vadede etkilere neden olmakta, karşılığında ise doğadan küçük/büyük tepki almaktadır. Orman katliamları sonucu sel, heyelan, erozyon kaçınılmaz olmakta, zararlı gaz ve atıklar küresel ısınmaya neden olmaktadır.

VIII. En Uygun Çözüm Doğada: Değişim kuralı yeryüzünde milyonlarca yıllık süreçte, sayısız uyarlama ve mevcut koşullara adapte olan varlıkları ifade etmektedir. Doğa kendine özgü mekanizması içerisinde sahip olduğu sistematik ilkeler nedeni ile ortaya çıkan problemleri çözebilmektedir. Ancak taşıma kapasitesi aşıldığı taktirde çözüm süreleri uzamakta veya meydana gelen zararların geri dönüşü imkansız hale gelmektedir. DNA molekülünün ihtiva ettiği genetik bilgi maruz kalınan radyasyon ile mutasyona uğramaktadır. Bu durumda yararlı bir mutasyon gerçekleşme ihtimali zararlı bir mutasyon olasılığından çok daha düşüktür.

IX. Kültürel Evrim ve Geleneksek Ekolojiye Saygı: Biyolojik evrim yolu haricinde nesillerin kendi deneyim birikimleri sonucu oluşan ekolojik uyumlar da mevcuttur. Bu birikim kültürel evrim sonucu oluşmaktadır. Kuru fasulye-pilav geleneksel yemeği hayvansal gıdalardan sağlanan protein kıtlığında bünyenin temel protein ihtiyacını karşılayacak en iyi besindir ve yöre halkının denemeleri sonucu bulunmuştur. Tarımda dağlık alanlara uygulanan teraslama yöntemi MÖ. 1000-3000 yılları arasında Doğu Akdeniz, Güney Amerika ve Filipinler’de uygulanmıştır. Kanıtlanmayan her durumun reddedildiği bilim ve teknoloji çağında tarihte yer alan tüm kuşakların doğa bilgisine saygı duyulmalıdır.

X. Doğa ile Birlikte Gitmek: Beşeri ve yaşamsal faaliyetleri doğa sistematiğine uygun gerçekleştirilmelidir. Aksi taktirde ekolojik problemler giderek artış gösterecektir.

İlginizi Çekebilir